Kenevirin Türkiye’deki Tarihsel Yolculuğu II.Kısım

9/2/20253 min oku

Kenevirin Türkiye’deki hikâyesi 1970’lerden itibaren büyük bir kırılma yaşadı. Uluslararası baskılar ve yeni imzalanan sözleşmeler, bu bitkinin kaderini değiştirdi. 1961’de yürürlüğe giren BM Tek Sözleşmesi keneviri “kontrol altındaki bitkiler” arasına alarak üretim ve ticaretini devlet iznine bağladı. Ardından 1971 Psikotrop Maddeler Sözleşmesi ve 1972 Protokolü ile denetimler daha da sıkılaştırıldı. Türkiye üzerindeki en büyük baskı ise ABD’den geldi. O dönemde ilan edilen “Uyuşturucuyla Savaş” politikası kapsamında, yüksek THC oranına sahip kenevirin tamamen yasaklanması istendi. Endüstriyel kenevir ile psikoaktif amaçlı kenevirin tarlada kolayca ayırt edilememesi, laboratuvar altyapısının ve denetim mekanizmalarının yetersizliği nedeniyle, düşük THC’li üretim bile riskli kabul edildi. Bu süreç, Türkiye’de ekim alanlarının hızla daralmasına yol açtı.

Yasağın başlaması, hem tarım hem de sanayi üzerinde ciddi etkiler yarattı. Kenevir tarımından elde ettiği gelirle geçinen pek çok çiftçi önemli bir kayba uğradı ve mısır, ayçiçeği, tütün gibi daha kârlı ürünlere yönelmek zorunda kaldı. Sanayi tarafında ise lif ve tohum ihtiyacını karşılamak zorlaştı, ithalat giderek arttı. Böylece hem çiftçiler için ekonomik bir boşluk oluştu hem de nesiller boyunca aktarılan kenevir tarımı bilgisi kaybolmaya başladı.

1990’a gelindiğinde devlet bu alanda yeni bir düzenlemeye gitti. “Kenevir Ekimi ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik” ile ekim yalnızca Tarım Bakanlığı’nın belirlediği illerde yapılabilir hale getirildi. Çiftçilerin önceden yazılı izin alması zorunlu kılındı; izinsiz ekim yapılırsa ürün imha ediliyor ve masraflar üreticiden tahsil ediliyordu. Samsun, Kastamonu, Amasya ve Sinop gibi Karadeniz illeri bu süreçte öne çıktı ancak üretim küçük ölçekli kaldı. 1990’ların başında birkaç bin dekarlık alan varken, 2000’lere gelindiğinde ekim yüzlerce dekara, bazı yıllarda ise 50 dekarın bile altına düştü. Hatta bazı yıllarda resmi kayıtlarda hiç üretim yapılmadığı görüldü. Bu gerileme, sanayiyi tamamen ithalata bağımlı hale getirdi. Çin, Hindistan, Ukrayna ve Avrupa ülkelerinden lif, iplik ve yarı mamul ithalatı yoğunlaştı. Çiftçiler açısından kenevir artık cazip bir ürün olmaktan çıkmıştı; düşük alım garantisi, pazardaki zayıflık ve bürokratik süreçler onları caydırdı.

Bu gerilemenin ardından 2016 yılı yeni bir dönüm noktası oldu. “Kenevir Yetiştiriciliği ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik” ile Türkiye’de kenevir yeniden gündeme alındı. 19 ilde kontrollü ekime izin verildi ve sonraki yıllarda bu sayı 21’e yükseltildi. Artık yalnızca izinli çiftçiler ekim yapabiliyor, sertifikalı tohum kullanımı zorunlu hale getiriliyor ve düzenli denetimler yapılıyordu. Bu düzenlemeler, kenevirin yeniden stratejik bir tarım bitkisi olarak görülmesini sağladı. Aynı zamanda yerli tohum geliştirme çalışmaları başlatıldı. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi ve Tarım Bakanlığı iş birliğiyle “Vezir” ve “Narlı” gibi düşük THC’li, yüksek verimli çeşitler geliştirildi.

Üniversite–sanayi iş birlikleriyle kenevir yeniden değer kazanmaya başladı. Tekstil, yapı malzemeleri, biyokompozit ve kozmetik gibi alanlarda pilot projeler hayata geçirildi. Ekim alanları yeniden artışa geçti; hem çiftçi için yeni bir gelir kaynağı hem de sanayi için alternatif ve sürdürülebilir bir hammadde oldu. Uzun bir durgunluk döneminden sonra kenevir, Türkiye’nin tarım ve sanayi gündemine yeniden güçlü bir şekilde girmeyi başardı.

Adres

İzmir Tarım Teknoloji Merkezi Menemen/İzmir

İletişime geçin

info@kitt.space

Bültenimize Abone Olun