Kenevirin Türkiye’deki Tarihsel Yolculuğu III. Kısım
9/2/20252 min oku


Türkiye’de kenevir için en önemli dönüm noktalarından biri de 2024 yılında yaşandı. “İlaç Etkin Maddesi Üretimi Amaçlı Kenevir Yönetmeliği” yürürlüğe girerek tıbbi kenevir ve CBD üretiminin yasal çerçevesi çizildi. Bu düzenleme ile artık tıbbi amaçla kenevir yetiştiriciliği yalnızca Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’ndan lisans alan üreticiler tarafından yapılabilecek. Üretim süreci tohum seçiminden hasada, işleme tesislerinden depolamaya kadar sıkı denetim altında yürütülüyor. CBD’nin epilepsi, kronik ağrı, anksiyete gibi pek çok hastalığın tedavisinde kullanılan farmasötik bir bileşen olarak öne çıkması, bu alandaki çalışmaları daha da önemli kılıyor. Böylece Türkiye’de ilk kez CBD üretimi, uluslararası ilaç standartlarına uygun şekilde ve resmi izinlerle yapılabilir hale geldi.
Üretim alanlarına bakıldığında, 2000’lerden 2010’lara kadar neredeyse yok denecek kadar azalan kenevir ekiminin 2020 sonrası yeniden canlandığı görülüyor. 2000 yılında 3.000 dekar civarında olan ekim alanı, 2010’a gelindiğinde 442 dekara, 2015’te ise sadece 20 dekara kadar düştü. Ancak 2016’daki yeni yönetmelik ve sonraki teşviklerle tablo değişti. 2018’de 114 dekar olan ekim, 2019’da 696 dekara, 2020’de 4.353 dekara çıktı. 2021’de 641 dekara düşse de 2022’de 2.328 dekara, 2023’te 6.040 dekara yükseldi. 2024 yılı ise bir rekor yılı oldu: toplam 16.051 dekar alanda kenevir ekildi. Bu alanın yarısı lif, yarısı tohum üretimi için kullanıldı. 2025 yılına dair resmi rakamlar henüz açıklanmasa da sektör temsilcileri ekim alanlarının yüzde 10–15 oranında artacağını, özellikle Samsun, Kastamonu ve Tokat illerinde yoğunlaşacağını öngörüyor.
Bütün bu tarihsel yolculuk bize kenevirin Türkiye için yalnızca bir tarım ürünü değil, aynı zamanda ekonomik ve stratejik bir araç olduğunu gösteriyor. Osmanlı döneminde donanmanın bel kemiğini oluşturan, Cumhuriyet’in ilk yıllarında sanayileşmeyi besleyen bu bitki, 1970 sonrası baskılarla unutulsa da bugün yeniden yükselişe geçmiş durumda. Gelecek için fırsatlar çok geniş: tekstil, yapı malzemeleri, biyokompozitler ve ilaç sektörü kenevirin değerlendirilmesi için öne çıkan alanlar. Aynı zamanda Avrupa Birliği’nin yeşil mutabakatı, karbon nötr hedefleri ve global regülasyonlar da Türkiye’nin bu ürünü stratejik bir avantaj haline getirebilmesi için büyük bir zemin sunuyor.
Kenevirin Türkiye’deki tarihsel yolculuğundan çıkarılan en önemli ders, doğru politikalar ve sürdürülebilir modellerle bu bitkinin hem çiftçiye hem de sanayiye değer katabileceği. Bugün atılan adımlar, geçmişin deneyimleriyle birleştiğinde kenevirin yeniden ülke ekonomisinin güçlü bir halkası haline gelmesi hiç de uzak bir ihtimal değil.